Belki de aşk, nefretle sevgi arasındaki o ince çizgidir.. Biz o çizgi de bir sağa bir sola yalpalanıyoruz. Bazen öyle kavgalar ediyoruz ki iki düşmanın birbirine söylemeyeceği sözleri söylüyoruz birbirimize. Bazen öyle seviyoruz ki aşkın hakkını verdik diyoruz gözlerimizle. Birbirimize itiraf edemeden yaşadığımız bir belirsizliğin içinde sürükleniyoruz gizlice. Düşünsenize; sana güvenmiyorum diyen bir adam ne kadar sevebilir ki? Ne kadar koyabilir seni gelecek düşlerinin içine? O bana güvensizliğiyle ben gerçekten seviyor mu sorularım, ne zaman gider bekleyişimle savrulup gidiyoruz bir bilinmezlikten diğerine.
Bir Papatya Falının Son Yaprağı
Kandırmışlar bizi çocuk iyiliği getirecek diye beklediğimiz gelecek hep daha kötü oldu. Ya bundan sonra daha da kötü olursa.. Hani nerde güzellikler? Hani nerde geçecek derken hayalini kurduğumuz günler? Bu muydu beklenen? Kandırdılar bizi çocuk. Güzel günler görecektik biz, güneşli günler.. Hani nerede? Yine batmış güneşler. Batmış balçıkla kaplı dağların ardına, yolumuza taş koyan, gelirken geleceğin ellerini çamurlayan dağların ardına. İnanma artık çocuk bekleme yarınları. Bekleme güzel günleri. Bekleyiş hep en kötüsünü getirmedi mi? Yaşa artık bu günü. Bu günü beklediğin yarınlar gibi yaşa. Ve yaşat. Ve hisset. Ve hissettir. İçindeki fırtınalı karanlık sokaklarda beton parçalarının içinden çıkan papatyayı hisset. Ve hissettir renklerini. Beyazındaki saflığı göster onlara sarısına kaçmış deliliği, uçukluğu tattır. Mutluluğu yaşa artık ve yaşat bir papatya falının son yaprağının seviyo olması gibi.
Yorumlar
Yorum Gönder